3 Kasım 2010 Çarşamba

haydi bakalım


v&a dundee müze binasını yapıcak ekip belli olmuş. japon mimar kengo kuma (ve işte kimle çalışıyosa, onlar). 45 milyon sterlinlik müzenin 2014 yılında tamamlanması bekleniyo. adaylar arasından belirlenen short-listi şurda görebilirsiniz.

önce binaları satın alıp ondan sonra aynı binaların duvarına graffiti yaparak binaların değerini artırıp sonra da, aldığının yirmi katına satarak yolunu bulmuş olan ingiliz graffiti (ya ne olacağıdı?) sanatçısı banksy, hayatımda ilk defa duyduğum pek prestijli bi ödülün sahibi olmuş. kendisinin de, iki hafta öncesine kadar, belgesel yönetmenlerine verilen, grierson trust ödülü diye bi şeyden haberi yokmuş. kimliğini gizlediği için ödül törenine yalnızca sesiyle katılan banksy'nin, 'en eğlenceli belgesel' ödülünü almasının sebebi bu yıl berinale'de, yarışma dışı gösterilen 'exit through the gift shop'ın yönetmeni olması. banksy, ödülü alır almaz şu aşağıdaki hale getirmiş:

grierson trust ödülü, iskoç belgeselci john grierson anısına veriliyomuş

en iyi tarih belgeseli ödülüne, julien temple'ın 'requiem for detroit'i layık görülmüş. matt whitecross'un yönettiği 'moving to mars' da güncel mevzulara değinen en iyi belgesel ödülünü almış. 'moving to mars' birleşik krallık'ta yaşayan göçmenlerin hayatını konu alıyomuş. bana bu ödül biraz kıllandırıcı geldi. birincisi: banksy'ye ödül vermesinden. ikincisi: bbc'nin, güncel belgeselin konusunu, böyle baştan savma yazmış olmasından (bbc bile olsa, bi bildikleri vardır diye düşünüyorum?) üçüncüsü: daha önce hiç duymadığımdan? neyse geçiyoruz.

lichtenstein'in 'ohhh... alright...'ı 40 milyon dolar'dan satışa çıkıyo, mesela

dünyanın en karlı işi sanat satın almak olunca, habire de müzayede haberi gelip duruyo tabii. geçen yıl düşük fiyata (kriz fiyatına yani) gitmesin diye müzayedeye çıkarılmayan ne kadar eser varsa, hepsi bu hafta new york'ta satışa çıkıyo. önümüzdeki günlerde sotheby's ve christie's'de gerçekleşicek açık arıtrmalarda 1 milyar dolarlık satış yapılabilir. bu müzayedelerin detaylarını merak ediyosanız, bu blogta bulamiycaksınız. çok sinir bozucular.

stephen fry, attitude diye bi dergiye bi röportaj vermiş. bu röportajda "kadınlar seksten erkekler kadar hoşlanmıyo. sadece bi erkekle ilişki kurabilmek için seks yapıyolar. o yüzden de, erkekler casual seks yapabilicekleri kadın bulmakta zorlanıyolar" demiş. observer'dan, feminist çıkışlarıyla tanınan bi yazar da "kadınlar da seksten, gayet erkekler kadar hoşlanıyolar. saçmalamasın" demiş. bu haberin bu blogla hiçbi ilgisi yok ama bu blogu seven bunu da (stephen fry'ı) sevdi. o yüzden yazıyorum. bu arada, kadınlara da doğdukları andan itibaren, casual seksin orospuluk olduğu ezberletilmese, belki gerçekten durum farklı olabilirdi. o yüzden ikisine de katılamiycam. bi dakka, konu stepthen fry'dı (özür dilerim anne, bi daha seks demiycem). neyse, sonra stephen fry, harry potter'ın setinden fotoğraflar çekip tweetlediği için, warner bros'tan uyarı almış. fotoğrafları geri çekmek zorunda kalmış. harry potter'ın setinde ne arıyomuş, onu da açıkliyim: adam gibi takip edenleriniz, fry'ın yeni 'sherlock holmes' filminde mycroft'u canlandıracağını bilirler. işte iki filmin setleri çok yakınmış. ve olaylar gelişmiş.

hollywood çizgi roman uyarlaması yapmıyosa, yabancı filmlerin hollywood versiyonlarını çekiyo. onu da yapamıyosa, 80li yılların kült filmlerinin devamını yapıyo. 'tron legacy', 'wall street: money never sleeps' ve 'top gun 2'den sonra şimdi de, 'ghostbusters'ın devam filmi çekiliyomuş. 22 yıl sonra. üçüncü filmi 'the office'in yazar ekibinden birileri yazıyomuş. filmde dan aykroyd ve bill murray'nin yer alacağı kesinleşmiş. ancak çok yaşlanmış olduklarından, yerlerini gençlere vericeklermiş. bu da bence, üçüncü filmle kalmayıp bi de, yeni ekiple yeni devam filmleri çekicekler, demek. zahmet edip fotoğraf bile koymuyorum.

internetteki tek fotoğraf bu. nası zor durumda kaldıysa fotoğrafçılar artık?

roma film festivali geçtiğimiz cuma protestolarla başladı. tüm avrupa'da olduğu gibi italya'da da, devlet sanattan parasını çekiyo. bi de tabii berlusconi gibi bi lahana beyinlinin başbakan olduğu bi ülkeden bahsediyoruz. julianne moore, festivalden hayat boyu başarı ödülü almaya gitmiş. bu gidiş berlusconi'nin "17 yaşında bi kızla beraber olmak, gay olmaktan iyidir" gibi ne idüğü belirsiz bir laf daha ettiği bi zamana denk gelince, 'the kids are alright'ta bir lezbiyeni canlandıran moore'a da, laflar hazırlamak düşmüş. moore, berlusconi'nin açıklaması için "talihsiz, nuh nebiden kalma bir kafa yapısını temsil ediyo ve beyinsizce" diye nitelendirmiş.

bi nutellalı pancake yiyip geri gelicem.

Hiç yorum yok: