
Peter Zimmermann’ın duvara da asılsa yer kaplaması olarak da kullanılsa, insanı kilitleyen epoksi çalışmaları 25 Nisan’a kadar Dirimart’ta...
İSTANBUL – Bir süredir tüm dünyanın ilgisini çeken Peter Zimmermann’ın epoksi çalışmaları Dirimart’ta. ‘Next of Kin’ isimli sergi 25 Nisan’da sona eriyor. Yani Zimmermann’ın Dirimart’a özel çalışamalarını görmek için son dört gününüz. Kendisi bu bakmaya doyulamayan resimlerini nasıl yaptığını anlatıyor.
Nasıl bir teknikle ortaya çıkıyor bu resimler?
Genellikle büyük bir dijital fotoğraf arşivim var. Onlarla oynamayı seviyorum ve tüm imajlar bir fotoğraftan ya da bir fotoğraftaki bir detaydan ortaya çıkıyor. Bu dosyayı alıyorum ve grafik bir filtreden, algoritmadan geçiriyorum. ‘Blur’leştiriyorum ve parçalara bölüyorum, yeniden birleştiriyorum ya da döndürüyorum. Sonucu beğenene kadar bunu yapmaya devam ediyorum. Birkaç demo yaptıktan sonra bu imajı alıp epoksi reçine tekniğiyle kanvasa basıyorum. Aslında baskı makinelerindeki temel renkleri kullanıyorum ama bazı noktalarda renkleri karıştırıp yeni renkler yaratıyorum. Sarıyla mavı karşıp yeşil oluyor vs.
Bulduğunuz resimlerle mi oynuyorsunuz?
Her çeşit resim var aslında arşivimde. Internette bulduklarımdan kendi çektiğim resimlere kadar. Çok büyük bir koleksiyon. Belli başlıklar altında topluyorum resimleri. Yüzey gibi ya da geometri gibi. Bu kategoriler altında tonlarca fotoğrafım var. Bazen ilgimi çeken şeyler oluyor bazen araştırıp bulmuş oluyorum. Bu işi de çok uzun zamandır yapıyorum. Önemli olan bu resimlerin hepsinin bir kaynağının olması ve çoğunlukla bu kaynak bir fotoğraf oluyor.
Ama resimlerde fotoğrafları göremiyoruz?
Ben görebiliyorum ve bazen resme uzaktan baktığınızda bir bina ya da bir yüz görebiliyorsunuz.
80lerdeki işleriniz daha –hangi kelimeyi kullanacağımı bilemiyorum- ‘yalın’ ya da mecazdan uzak. Bu aşamaya nasıl geldiniz?
80lerde context hareketi vardı ve ben de bu harekete dahil sanatçılar arasında görülüyordum. O zamanlar bir takım önemli sergiler yapılıyordu ben de onlara katıldım. Bu sergilerde önemli olan sanatçıların serginin yapıldığı alanla uyumuydu. Sosyal, politik ya da ekonomik açılardan. O zamanki işlerim hem o yöne doğru gidiyordu hem de çok metin bazlıydı. Bir şekilde 94 ya da 95 yılında olsa gerek, Londra’da bir galeride sergim yapıldı. Ben de daha önceden yaptığım bir işin remixini yapmak istedim. Posterlerden oluşan bir işti bu. Ben bu remixleri yaparken bilgisayar error verdi ve yaptığım her şey yokoldu. Ama bu errorden sonra ekranda çok güzel bir patern belirdi. İlk başta tabii ki yıkıldım ama sonra baktım ve “Aslında hiç de fena bir tesadüf olmadı” diye düşündüm. Bu görüntünün baskısını almayı becerdim. Çok da beğendim. Bir yandan şöyle de düşünüyordum, bilgisayardaki her imaj aslında bir metin. Çünkü her piksel bilgisayar dilinde bir takım harflerin birleşiminden oluşuyor. Bu da benim eski işlerimle bunlar arasında bir bağlantı kuruyor. Çünkü bu resimler de aslında metin bazlı. Ama tabii posterlerdeki kadar bariz değil.
Epoksi reçine yöntemiyle yaptığınız bazı resimlerde metin de kullamışsınız. Böyle bakınca ironik oldu tabii. Çünkü imaj önce harfe dönüşüyor sonra yeniden imaja ve yeniden harfe. Peki bu serginin başlığı nereden geliyor?
Resimlerin hepsinin birer ismi de var. Bana göre bu resimler büyük bir nüfusun bir parçası. Burada sergilenmeen işlerin biri hariç hepsini yalnızca Dirimart için yaptım. Bana göre aile değillerse de birbirleriyle akrabalar o yüzden böyle bir isim verdim.
Teknolojinin gelişiminden 90lardan beri işleriniz nasıl etkilendi? Ama güncel gelişmeleri merak ediyorum.
İşimi de hayatı değiştirdiği kadar değiştirdi. Bu makineler yüzünden bütün algımız değişti belki de. Gerçeklik duygumuzu etkiliyorlar öncelikle. Bu medyalar yüzünden neyin gerçek olduğuyla ilgili hislerimiz değişiyor. Bazen insanlar bana ne yaptığımı sordukları zaman, manzara resmine benzetiyorum yaptıklarımı çünkü artık doğaya çıkıp eline fırça alıp onun resmini yapmıyorsun. Çünkü dünyayla ilgili bildiğin herşeyi artık medyadan biliyorsun, bilgisayar ekranından, televizyondan ya da cep telefonlarından. Benim yaptığımsa ekranda olan biteni büyütmek. Ekranda gördüklerinin modifiye edilebilir, yeniden ayarlanabilir olduğunu gösteriyorum.
Daha eski işlerinizden, örneğin posterler ve kutulardan bahseder misiniz? Onlar nasıl ortaya çıkıyordu?
Onların yöntemi aynıydı. Kutuları ya da posterleri bir yerlerden buluyordum. Tasarımlarını aynı bırakıyordum ama metinlerini değiştiriyordum. Kutular da içerdikleri ürünle ilgili bir bağlam yaratırlar. Posterlerdeki metinlerse, sergi izleyicisine hitap ediyor. Sergiye giden, orada gözlem yapan insanla konuşuyor. Yani sanatçı ve seyirci arasındaki ‘öbür’ ilişkiyi gösteriyor. Streç kutuları ise açıklaması oldukça kolay. Çünkü o zamanlar benim bilgisayarım yoktu. 87 ile 91 arasında yaptım onları. Yapabileceğim tek modifikasyon fotokopi makineleriyle oluyordu. Çünkü orada boyutla oynayabiliyordunuz. Bu makinelerde istediğim şeyleri çok uzatabiliyordum. Çok basit bir yöntemdi. Tabii sonradan bilgisayarla yapabildiklerinle karşılaştırılamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder