
Ama bugün hiçbir anne kızına bu çocukla görüşmemesini söyleyemez: Onda o surat varken! Keza yapımcılar da o surata hayır demek bir tarafa Shia LeBeouf’un peşinde dört nala koşuyor. Shia LeBeouf’un hızına kimse yetişemiyor. ‘Transformers 2’ gibi bir ‘blockbuster’dan sonra sırada John Grisham’ın bestseller’ından uyarlanan ‘The Associate’ var.
Shia LeBeouf (ismi leziz biftek anlamına geliyor ama durun bu paragrafı bitirdikten sonra onunla ilgili en garip şeyin bu olmadığını siz de anlayacaksınız) 1986 yılında Los Angeles’ın Echo Park’ta doğmuş. Büyükbüyükannesi casinolarda piyano çalarmış büyükbüyükbabası Catskills’in komedyenlerindenmiş ama bir yandan da mafyanın berberiymiş. Dedesi yeşil bereliymiş büyükannesi beatnik bir lezbiyen. Annesi evlerinin önünde hippi takıları satarmış babası sokak palyaçosuymuş.
Elin nasıl?
Elime ‘HATA’ diye dövme yaptırsaydım aynı şey olurdu heralde. Resmen ihityacım olan uyarı buymuş. Hayatım boyunca normal bir el gibi kullanamayacağım bu eli.
Ne kadar içmiştin o gece?
Bir viski ve üç bira. Fena bir miktar değil. İnsanı sakat bırakabiliyormuş. En son parmağımı yolun ortasında gördüğümü hatırlıyorum.
Birçok genç oyuncu özellikle de senin gibi çocuk oyunculuktan gelme olanlar hayatlarını mahvetmekte hayli başarılı. Bu kadar insan senin başarından pay alırken nasıl oluyor bu?
Böyle şeyler oluyor hayatta ve oldu mu da hızlı oluyor. Bir akşam Steven Spielberg’ten “Bu bugüne kadar yaptığım en büyük iş oldu. Hayatımda böyle boxoffice başarısı görmedim” diye bir telefon alıyorsun ertesi gün bir bakıyorsun parmağının bir kısmı yolda yatıyor. Hangi arada birisi araya girebilirdi ki?
Neticede Transformers 2’yi bitirdiniz. İkinci filmde birinciye göre ne kadar farklı?
Bu çok daha büyük. ÇOOK BÜYÜK! Lawrence of Arabia’dan beri Ürdün’de Wadi Rum’da çekim yapan ilk ekip biziz. Dünyada insanların piramitlerin üstünde yürüdüğü ilk film bu. Zaten filmi çekerken beş ayrı kategoriden Guiness’e girdik. Buna sinema tarihinde içinde bir aktörün de olduğu en büyük patlama sahnesi de dahil.
Dur tahmin edeyim, o aktör sendin?
Evet. Echo Park’ta doğmuş bir Yahudi için inanılmaz değil mi? 500 galon benzinle bir şeyler patlatma işini Michael Bay’e teslim et, üzülmezsin. Öyle bir gürültü çıktı ki iç organlarımın sallandığını hissettim. Bir sahnede ormanın içinde peşimden saatte 50 km hızla gelen, bir araba ağırlığında bir kamera varken koşmam gerekiyordu. Koştuktan sonra bir yerde duracaktım ve kamera beni sıyırıp geçecekti. Eğer yanlış yerde dursaydım o kamera beni öldürecekti. Ama hayattayım.
Transformerlar’ın karşısında rol yapmanın sırrı ne? Çünkü onlar bildiğim kadarıyla sonradan bilgisayarlarla ekleniyor.
Evet. Onların olduğu sahnelerde genellikle benim inanılmaz biçimde korkmuş olmam gerekiyor. Biraz tuhaf bir durum tabii. Bir gökdelen büyüklüğünde bir robot tarafından kovalandığını hayal etmen gerekiyor. Ama Michael ortada hiçbir neden yokken sırf o reaksiyonu görebilmek için bir şeyler patlatıyordu. Adam tam bir manyak. Ama bu filmlerin hiçbiri The Elephant Man değil. Transformers, Disturbia, Eagle Eye vs bunlarda ben sadece kaosun içinde bayrak taşıyan adam gibiyim. Öyle Türk aksanıyla konuşmak ya da sol kaşımın bir hareketiyle binbir his geçirmek gibi bir derdim yok.
Peki bu hayal kırıklığına uğratıyor mu seni?
Tabii ki. Bazen Kramer Kramer’e Karşı gibi bir filmde Dustin Hoffman’la karşılıklı pancake çevirmek istiyorum. Ya da Jake LaMotta’yı canlandırmak. Ama olaylar öyle gelişmedi. Şikayet etmeyeceğim çünkü kariyerim inanılmaz inanılmaz muhteşem gelişti. Ama ne halt ettiğimi bilmiyorum. İnsanlar büyük bir gizli plan var zannediyorlar. Beni sadece bu filmlerden çağırıyorlar ben de gidiyorum ve oynuyorum. Resmen kiralık katil gibiyim ve bu rolleri kaptığım için kendimi dünyanın en şanslı insanı gibi hissediyorum.
Kendini yeni jenerasyon oyuncular arasında görüyor musun?
Öyle görüyorum diyemem ama şu anda ortalıkta o kadar çok genç yetenek var ki. Hepsi de inanılmazlar. Emile Hirsch, Jamie Bell, ‘Running With Scissors’ta oynayan Joseph Cross, Joseph Gordon-Levitt. Bu çocuklar ilerde Holywood’un kurallarını koyacaklar. Ya da ‘Flash Forward’ Ben Foster. Adam çok net 30 yaşın altındaki en iyi aktör. Kadınlar da var tabii: Ellen Page, Evan Rachel Wood, Camilla Bell, ‘Twilight’ta oynayan Kristen Stewart. En iyileri ‘The Sisterhood of the Traveling Pants’te oynayan Amber Tamblyn. İsmini saydığım bütün erkeklerden daha iyi o kız. İşin komiği bunların arasında aksiyon filmi oyuncusu olan ben oldum çünkü hayatım boyunca hiç maskülen olmadım. Belki de iyidir, testosterona iyi geliyordur. Ama çekimler bittikten sonra tekrar normal halime dönmek biraz zor olabiliyor.
(playboydan çeviri)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder