
Sanki iş çıkışı arkadaşınızla buluşmuşsunuz da birbirinize son görüştüğünüzden beri olanların raporunu veriyormuşsunuz havasında hikayeler anlatan bir kadın Emiliana Torrini. Bazen ellerini kollarını havaya kaldırarak koca bir gülümsemeyle ne kadar aşık olduğunu anlatıyor, bazen Armini diye bir adamı takip eden bir kadını, bazen ne kadar üzgün olduğunu, bazen de basit bir yaz gününü.
Eğer henüz onun ismini duymadıysanız belki geçtiğimiz yaz Radyo Eksen’de (ne hikmetse hep de tam reklam sonrası) ‘My heart is beating like a jungle druuuuum’ dedikten sonra jungle drum sesi çıkaran kızı hatırlarsınız ya da ‘Yüzüklerin Efendisi: İki Kule’nin sonunda çalan ‘Gollum Song’u söyleyen sesi. Mutluluktan ‘rakatokotokotokorontonton’ diye bağırsa da melankoliden sesi titrese de hep huzurlu ve ‘aşmış’ bir hali var. Bu halini dinleyene yansıtmaması ve bu haliyle de unutulması imkansız.
‘Jungle Drum’ Emiliana Torrini’nin üçüncü albümü ‘Me and Armini’nin çıkış parçasıydı. Londra’da yaşayan İzlandalı-İtalyan şarkıcı önce İzlanda dışında yayınlanan ilk albümü ‘Love in the time of Science’la albümün isminin iddiasına son derece yakışır bir imaj yaratmıştı. Ardından gelen ‘Fisherman’s Woman’ bir trafik kazasında kaybettiği erkek arkadaşının anısına yazılmıştı. Bu yüzden 2008’de ‘Jungle Drum’ gibi kendinden geçmiş bir aşk şarkısını söyleyen sesin onun olduğunu anladığımız zaman çok sevinmiştik.
Last.fm onun ‘Icelandic downtempo chill-out trip-hop’ yaptığını söylüyor, başka birileri de ‘folk’ müzik yaptığını ama o müziğini tanımlamakta zorlanıyor. Özetle, “Hayatım boyunca yaşadıklarım ve beraberimde taşıdığım hikayelerin çorbası” diyor.
Emiliana ve uzun yıllardır hem prodüktörlüğünü yapan hem yaratıcılık partneri olan Dan Carey aslında eğlence peşindeler. “’Me and Armini’yi yaparken sanki her şey çalışır durumdayken stüdyoya çocuklar sızmış ve bir albüm kaydetmiş gibi olsun istedik” diyor Carey.
‘İki Kule’de önce Björk sandığımız Emiliana tam da bu mantıkla sesi ve aksanı ne kadar benzese de diğer kuzeyli kadınlardan ayrılıyor. Emiliana kendiyle dalga geçerken siz de ondan güç bulup “bir yerinizi kırmaktan korkmadan” zıplamaya başlıyorsunuz.
Torrini kendisi için şarkı yazmanın hep içindekileri dışarı yansıtmak demek olduğunu söylüyor ama bir tane şarkısını dinledikten sonra siz bunun böyle olduğunu zaten biliyorsunuz. Şarkı sözlerinde, bestelerinde ve onları söyleyişinde tadında bir umursamazlık ve özgüven seziliyor.
İstanbul Caz Festivali'nin senelerdir artık “Bir dahaki sene kimi getirecekler?” diye beklemeye alıştıran bölümü ‘Yeni Ozanlar’ bu defa memleketin kuzey sever romantiklerini sevindiriyor. Emiliana Torrini’yle yine isabetli bir karar verdikleri açık. Emiliana Torrini’nin konserlerden önce ve ilk beş şarkı boyunca “korkudan ölecek gibi olduğunu” biliyoruz. Ancak İstanbul Modern’de boğazın kıyısında çimlerin üstünde dansederken hiçbirimiz karşımızda korkak bir kadın görüyor olmayacağız.
Emiliana Torrini bundan kısa bir zaman önce dünyanın en büyük ve en çamurlu müzik festivali Glastonbury’de sahneye çıktı. 15 Temmuz'da ayağının çamuruyla İstanbul’da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder