19 Nisan 2009 Pazar

"En iyi animasyon filmleri kriz döneminde çekildi"

İstanbul Film Festivali’nde Uluslararası Yarışma bölümünde gösterilen filmlerden ‘Bir Buçuk Oda’nın yönetmeni Andrey Khrzhanovsky İstanbul’daydı. Bu animasyon efsanesiyle filmini ve ötesini konuştuk

İSTANBUL – 28. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nden bir animasyon efsanesi geçti. Festivale yakışacağı üzere bu efsane Hollywoodlu değil Moskovalı’ydı. Çeşitli kaynaklardan Andrey Khrzhanovsky’nin Rusya’da animasyon işini ne kadar değiştirdiğini burada bir imzaya dönüştüğünü öğreniyorum ama IMDB’de onunla ilgili fazla bir bilgi yok, internette de ama onun da söylediği gibi “Bu internete fazla güvenmemek lazım.”
Özellikle Rus kültürüyle ilgili yaptığı filmlerle tanınan Andrey Khrzhanovsky’nin festivalin Uluslararası Yarışma bölümünde gösterilen filmi ‘Bir Buçuk Oda’ Nobelli Rus şair Joseph Brodsky’nin hayatını anlatıyor. Brodsky 1972 yılında Rusya’dan aykırı görüşleri nedeniyle sürülmüş ve hayatının geri kalanını, şiirlerinden çok sevdiğini ve özlediğini anladığımız Moskova’yı ve ailesini bir daha hiç görmeden, ABD’de geçirmiş. Filmde ise Khrzhanovsky, Brodsky’yi hayali bir yolculuğa çıkarıyor, ABD’den St. Petersburg’a... aynı zamanda bizim için de hayali bir yolculuk bu, çünkü film boyunca Khrzhanovsky’nin animasyon yeteneklerini de Türk izleyici olarak çoğumuz ilk defa görüyoruz.
Atlas Sineması’ndaki yönetmenli gösterim sırasında Khrzhanovsky’yle sinemanın girişinde buluşuyoruz. İlk olarak 1985 yılından 2003 yılına kadar hiçbir işi yok gibi görümesinin sebebini merak ediyorum. Ne yapmış o kadar zaman boyunca? “Çalıştım” diyor. “İnternete fazla güvenme, zaten bu filmin yapımı 10 yılımı aldı.” Peki bunca yıl animasyon filmler yaptıktan sonra neden şimdi uzun metrajlı bir film? “Üniversitedenn yönetmen olarak mezun oldum. En büyük sinemacılardan biri Lev Kuleshov benim hocamdı. Uzun bir zaman animasyonla uğraştım çünkü çok seviyordum. Bu sefer sevdiğim her şeyi birleştirdim bu filmde; belgesel, animasyon, vs. Zaten kimseye hayatım boyunca animasyon yapacağıma dair bir söz vermemiştim.” Bu bir yandan Khrzhanovsky’nin espiri anlayışı ama gerçekten öyle bir söz verdiğini düşündüğümü sanıyor mu, ondan da emin olamıyorum. Çünkü aramızda iki çevirmen var.
Peki neden Brodsky?: “Bizim zamanımızı çok güzel anlattığını düşünüyorum. Aynı yılda doğduk ve onu okudukça o zamanı hatırladım. Savaşı, savaş sonrasını, Sovyetler Birliği dönemini. Brodsky’nin hayatını anlatmak o zamanı anlatmak için idealdi.” Brodsky’nin bir önemi daha var tabii: “Sovyetler Birliği’nde yaşamış en özgür adamdı o belki de” diyor. Bu yıllarını sürgünde geçirmiş birisi için söylenecek en son şey heralde ama Khrzhanovsky’nin bahsettiği o cins bir özgürlük değil; önce kafasını gösteriyor Khrzhanovsky sonra kalbini. Özgür olan bunlardı. “Akıl hastanesinde kaldı, cezaevinde kaldı, sürgüne gönderildi ama düşündüğünü söylemekten vazgeçmedi. O derdi ki insanlar ne zaman kitap okumayı bırakır, o zaman insanlık ölür ve ne zaman insanlar şiir yazmayı ve okumayı bırakır, o zaman insanlar dört ayaklarının üstüne dönerler.”
Daha önce de Pushkin’in yazılarından film yapmıştı. Kendisi bir şeyler yazıyor mu? Muhteşem bir cevap veriyor: “Ne zaman bir şey yazmaya kalkışsam bakıyorum ki Montaigne benden önce hepsini yazmış.”
Hollywood animasyonları konusundaki fikrini merak ediyorum ve tabii ki gidişattan hiç memnun olmadığını öğreniyorum. “Sadece para için yapyıorlar” diyor. Hollywood öyle bir yer ki birinin bunu böyle açıkça söylemesi safça geliyor insana sonra da insan kendinden utanıyor. “Kültür düşük” diye devam ediyor. Özellikle de Disney’i suçluyor. Peki umudu var mı diye soruyorum: “En iyi animasyon filmler kriz zamanında çekildi” diyor. “Çünkü kriz zamanı insanların büyük umutlara ihtiyacı var, animasyon da bu dönemlerde insanlara o hayal gücünü sağlıyor.”
Rus kültürüne bu kadar bağlı bir Rus sanatçı şu an Rusya’nın kültürüyle ilgili umut sahibi olabiliyor mu? “Şu an insanlar bütün dünyada olduğu gibi Rusya’da da kitap okumuyorlar. Maalesef şu an Rusya’yı temsil eden sanatın film olduğunu söylerim. Televizyon ve pop müzik orada her şeyi ele geçirmiş vaziyette. Böyle devam ederse insanlık tümden dejenere olacak.” Ama... “Gençliğe güveniyorum” diye devam ediyor. “Özellikle inandığım bir şey var; dünyanın farklı yerlerinde yaşayan insanların birbirine olan bağı. Pushkin’in öğretmeni Türk bir kadının oğluydu. Yani Rus şiirinde Türk kanı var.”

Hiç yorum yok: