19 Kasım 2008 Çarşamba

Yeniden yapılanma - Luce Irigaray / Doğu ve Batı arasında

Bir insana verilmiş ilk ve en büyük hediye, tek başına nefes alabilme özgürlüğüdür. Dünyaya geldiği andan itibaren tek başına nefes alabilen bir insan, hayatını sürdürmek için hiç kimse ve hiçbir 'şey'e ihtiyaç duymaz. Doğunun tinselciliğinin temeli, birey olmanın şartı 'nefes'tedir. Yardıma ihtiyaç duymaksızın nefes alabiliyorsanız, gerisi teferruattır.
Ancak birey, kadın ve erkek olarak bambaşka temsillere sahiptir. Kadın her zaman 'madde' ve doğayla, erkekse akıl ve 'gerçeklik'le eşleştirilmiştir. Kadın zayıf, akılcılıktan uzaktır. Erkek Tanrıya yakın olandır ve dolayısıyla 'soyut'a aittir. 'Kendine benzer'lerin yönetiminde olan batı metafiziğindeki bu ikilik her zaman sorunlara yol açmıştır. Tabii daha ziyade kadınlar için. Irigaray ise, ataerkil toplumun iki cins arasındaki farklılıklara olan yaklaşımının, kadının temsiliyetini imkansız kıldığını, doğru olanın bu farklılıkları kimi feministlerin yaptığı gibi görmezden gelerek, yok sayarak değil- kabul ederek, bunlar üstünden kadının temsiliyetini yeniden yapılandırmak olduğunu savunmaktadır.
Doğu kültüründeki nefes pratikleri, bireyin vücut olma halinden çıkarak soyuta ait olmasına dayanır. Bu aynı zamanda bireyin madde dünyasından uzaklaşıp ilahi boyuta geçişidir. Bunu yapmak için bireyin nefesinden başkasına ihtiyacı yoktur. Doğu felsefesinin, kadın erkek arasındaki farklılıklar üstünden yapıbozuma gitmek konusundaki en önemli faydası, nefes tekniklerine dayanan yogada ayrılıkların, farklılıkların değil, 'birleşme 'nin temel olması olacaktır. Ancak bu birleşme, nefes pratiğinde de görüldüğü gibi (kadın ve erkeğin nefes pratikleri birbirinden farklıdır) farklılıkları görmezden gelmeyen bir birleşmedir. 'Topluluğun' temeli olan aile de, kadın ve erkeğin birleşmesinden oluşuyorsa, topluluk bu birleşmeden yalnız ve yalnız fayda sağlayacaktır.
Luce Irigaray, Doğu ve Batı Arasında: Tikellikten Topluluğa kitabında bu birleşme için şöyle diyor: "... bu jestin ikiyle yapılıyor olması, 'biz'in farklılıkların ötesinde ve hatta bizatihi bu farklılıklar sayesinde olası bir yeniden inşası anlamına gelmez mi? Kadının ve erkeğin öznelliği ile topluluk açısından kurucu olan ikisinin birbiriyle ilişkisinin olası bir yeniden inşası, bu jest önceden verili kültürel bir çerçeve olmadan farklı geleneklerin de bir arada yaşamasını olası kılar; bu gelenekler bugün bir toplumu birlikte kuracağımız geleneklerdir. Nefes, kültür farklılıklarının ötesinde tüm kadın ve erkeklerin paylaşabilecekleri bir şeydir. Sadece tek bir şey talep eder: Kendinin ve ötekinin doğal ve tinsel yaşamına saygı göstermek."
Batı kültürünün benzerlikler üstüne kurulu sistemi artık geçerliliğinin sınırına dayanmıştır. Ancak sağlıklı bir değişimin yaşanması için değişen yalnızca, batı kültüründe farklı geleneklerden gelen bireylerin bir araya gelmesi ve dolayısıyla doğuyu batıdan ayıran temel özelliği, 'göçebeliği ' çağrıştıran aileler kurması değil, aynı zamanda çocukların simgesel dünyaya adım atarken kendileriyle özdeşleştirecekleri 'dil' de olmalıdır.
Irigaray'e göre, çözüm farklıyı kendinden gibi görmekte değil, kendine özgü olanlar üzerine bir toplum kurmaktan geçmektedir. 'Mülkiyet' üstüne kurulu batı toplumu, normlarını doğanın oluşturduğu doğu kültürüyle ve bu kültürün onu kendinden ayıran özellikleriyle barışarak, gerekli evrimi, "yurttaşların kimliği ve haysiyeti, simgesel dünyaya erişimleri ve aralarındaki ili∫kiler konusundaki rolü"ne eğilecek yasamayı yaparak değişime ayak uydurmak durumundadır.
Irigaray, aile kavramının geçirmesi gereken evrimi şöyle anlatıyor: "Aralarındaki farklılığa saygı duyularak kadın ile erkek arasındaki arzu, sivil bir statüye kavuşturulabilirse, cinsler arasındaki ilişki dar anlamıyla bir ailenin yeniden kurulması ve geniş anlamdaysa terimin tüm anlamlarında karma bir toplumun inşa edilmesi için ilişkisel paradigma işlevi görebilir. Cinsel farklılığın ötekisine, ikiyi bire, aynıya, benzere... indirgemeksizin saygı duymayı başarmak, diğer farklılıklara da saygı duymayı başarabilmenin evrensel yolunu temsil etmektedir."

(29/02/2008 - Radikal Kitap Eki)

Hiç yorum yok: