Gerçekten de, okuyucu olarak kadının erkeğe nasıl bir şiddet uygulayabileceğini hayal etmek kuvvetli bir hayalgücü gerektiren bir mesele. Kadın deyince akla, ilk insandan bugüne kadar (ya da Athena'nın Apollo'yla bir olup da, annenin çocuğuyla kan bağı taşımadığına karar verdiği günden bugüne kadar) hep ezilmiş, erkeğe göre özellikle de fiziksel anlamda hep zayıf olmuş bir varlık geliyor.
Bu elbette ki, kadının erkeğe uyguladığı şiddetin konuşulması gerekmeyen bir konu olduğu anlamına gelmiyor. Kitabın adı sözlü veya psikolojik şiddetten ziyade, fiziksel şiddeti çağrıştırdığından, okurun, sopa vurulan erkeklerin sopa vurulan kadınlara oranını merak etmesi kaçınılmaz. Ayşe Kudat bu oranları şöyle anlatıyor: (B.J. Morse'un 1976 yılından başlayarak yirmi yıla yakın süre gözlemlediği 1725 evli çift üstüneden) "Örneğin, 1986'da kocaların eşlerine gösterdiği şiddet oranı yüzde 9,4 iken, kadınların kocalarına yönelttiği aşırı şiddet oranının yüzde 22,8 olduğu görülmüştür." R.J.H. Russell ve B. Hulson'un İngiltere'de yaptığı araştırmaya göreyse, 1992 yılında, İngiltere'de erkeklerin yüzde 5,8'i karılarına, kadınlarınsa yüzde 11,3'ünün kocalarına aşırı şiddet göstermiş.
Bu sayılar şaşırtıcı olsa da, her zaman erkeğe kıyasla fiziksel olarak zayıf olduğunu söylediğimiz kadının erkeğe uyguladığı şiddetin açıklaması ise kitapta şöyle yapılıyor: (Alman Hükümeti'nin yaptırdığı bir araştırmaya göre) "... bir kadınla sevgili ya da eş olarak yaşamış erkeklerin yüzde 25'i şiddet görmüş ve bunların çoğu da birçok kez bu şiddeti yaşamıştır. Her altı erkekten birinin sevdiği kadın tarafından sert bir şekilde itiştirilip kakıştırıldığı da ortaya çıkmıştır. Ayrıca, erkekler yüzde 5-10 oranda da ısırıldıklarını, tırmalandıklarını, acı çektirici biçimde tekmelendiklerini ya da fırlatılan eşyalardan yaralandıklarını söylemişlerdir. Benzer bir orandaki erkek de, yaralandıklarını ve yaşamlarını yitireceklerinden korktuklarını dile getirmişlerdir."
Ayşe Kudat'ın, kadının erkeğe uyguladığı şiddetin oranını, 'kadın sevgililerinden veya eşlerinden hayatlarında en az bir defa fiziksel şiddete uğramış olanlar' üstünden değerlendirmesi gibi detaylar, okuyucuya bu kitabın yazılmasını kabullendirebilecek cinsten değil. Çünkü hayatı boyunca bir defa dayak yemiş bir kadın bile hayatının sonuna kadar bir daha dayak yiyeceği korkusuyla yaşamaya terk edildiği gibi, bir defa dayak yemiş kadınların çoğu hayatları boyunca dayak yemeye devam ediyor.
Kitabın daha en başlarında, Kudat'ın, Inter Amerikan Kalkınma Bankası'nın yaptığı araştırmayla belirlediği 'şiddetin devletlere maliyeti' konulu paragrafa girmesi, erkeğin akşam eve geldiğinde önüne düzgün yemek konmamasını kadının uyguladığı şiddetin bir örneği olarak göstermesi, genlerin de şiddet eğliminde payı olduğunu belirtmek için zencilerin şiddete genetik olarak daha yatkın olduğuyla ilgili bir giriş yapması ve onlarca ayrı araştırmanın adı geçmesine rağmen, konu 'kadının erkeğe sopa vurması'na gelince hiçbir sayısal bilgiyi net olarak vermemesi, ne zaten önyargılı olan okura ne de elinde ikna etmesi çok güç bir argüman olan Ayşe Kudat'a yardımcı oluyor.
(01/02/2008 - Radikal Kitap Eki)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder