19 Kasım 2008 Çarşamba

Kötü hissettirmek istemiyorum


İSTANBUL - Brazzaville: Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin daima iç savaşlarla ve bölgesel anlaşmazlıklarla, yani kaosla anılan başkenti. 1998 yılından beriyse bu isim iç ısıtan bir müzikle özdeşleştiriliyor. David Brown'ın İspanyol ve Amerikalı müzisyenlerden oluşan bir yedili olarak kurduğu Brazzaville, kuruluşundan 10 yıl sonra azınsanmayacak sayıda olduğu anlaşılan hayranlarını 22 Şubat akşamı İstanbul İş Sanat'ta sevindirecek. Topluluk vokalde 15 yaşında evden ayrılıp o zamandan beri gezgin David Arthur Brown, gitarda Paco Jordi, basta Brady Lynch, klavyede Richie Alvarez ve davulda Juan Ramon Aragall'dan oluşuyor. Bossa nova - indie rock karışımı müziklerini 'hikayeler anlatan' şarkı sözleriyle harmanlayıp çoğu zaman müziğin yumuşaklığından şarkı sözlerinin hüznünü unutturuyor, birkaç defa dinleyene kadar da sözleri bu müziğin arkasına saklıyorlar. Ta ki, siz 'Bi' dakka, bu adamların bi' dertleri var' diyene kadar. Dertlerini, internet sağolsun, David Brown'dan dinledik.
Müziğiniz Tom Waits, Morphine ve Leonard Cohen gibi isimlerin müziklerine benzetiliyor. Siz sound'unuzun kime daha yakın görüyorsunuz?

Bizim sound'umuzu başkalarınınkiyle karşılaştırmak zor. Hiçbir zaman başka bir sanatçının müziğine benzemesini isteyerek bir şey yazmıyorum. Tabii ki ilham aldığım müzisyenler var. Örneğin, Ray Davies'in (The Kinks) çok büyük hayranıyım. Şarkıları hep hüzünlü karakterlerle ve durumlarla ilgili hikayeler anlatır. Bu benim de şarkılarımda çok yapmaya çalıştığım bir şey ancak sanmıyorum ki kimse bizim müziğimizi The Kinks'in müziğine benzetsin. Sanırım bazı insanlar, bazı şarkılarda sesimin David Bowie veya David Sylvian'ı andırdığını düşünüyorlar. Gençliğimde ikisini de çok dinledim, müziklerini çok sevdim. Benzetmeler daha ziyade seslerimizin 'kısık' olmasından kaynaklanıyor. Morphine veya Leonard Cohen için de geçerli bu.
Bahsettiğiniz ilham kaynaklarına bakıldığında, içlerinde David Bowie de var, Prince de. Bugün yaptığınız müziği daha çok etkileyen kim oldu?

Muhtemelen David Bowie. Bence ikisi de üstün besteciler. Prince kesinlikle bir müzik dahisi, ki ben kesinlikle öyle değilim. O yüzden sanırım David Bowie'den daha çok etkilendiğimi söyleyebilirim.
Çok gezen bir insansınız ve grubunuzun ismini kaotik bir başkent olan Brazzaville'den almışsınız. Ancak müziğiniz oldukça yumuşak ve sakin. Bunu nasıl açıklarsınız?

Şarkılarımın büyük bir kısmı hüzünlü ve 'zor' konularla ilgili. İnsanların, anlatılan hikayeye eşlik eden müzik tatlı ve rahatlatıcı olduğu zaman, şarkıları dinlemekten daha çok hoşlandığını düşünüyorum. Bence bu gibi şeylerde bir denge olması iyi oluyor. İnsanları kötü hissettirmek istemiyorum. Dünyada hiç hoş olmayan birçok şey var. Hikayeler hüzünlü olsa da, müziğimin insanları öyle hissettirmesini istemiyorum.
Okyanusun 9 bin metre üstünde uçaktayken çok huzurlu hissettiğinizi söylüyorsunuz. Bunun sebebi küreselleşme konusundaki duyarlılığınız olabilir mi?

Bence bunun sebebi dünyanın dertlerini umursamama izin vermeyecek bir yükseklikte olmam. Belki de çocukken tek başıma çok fazla uçmuş olmamdan da kaynaklanıyordur. Uçmak bana o zamanları hatırlatıyor. Uzun bir uçak yolculuğundayken ilham gelmesi de sıklıkla yaşadığım bir şey çünkü uçakta dikkatimi dağıtacak çok az şey oluyor. Birçok şarkının fikri aklıma bulutların üstünden aşağıyı seyrederken geliyor. Umarım ileride uçaklarda internete veya cep telefonlarının kullanımına izin vermezler ama sanırım bu kaçınılmaz. Modern dünyadaki yegane kaçış noktamızı da böylelikle kaybetmiş olacağız.
Yine küreselleşme ve küreselleşmenin insanların hayatını 'mahvetmesi' konusundaki duyarlılığınız üstünden gidecek olursak, İstanbul hakkındaki hisleriniz neler?
Dün gece 'The Accountant' (Muhasebeci) diye çok güzel bir kısa film seyrettim. Ray McKinnon yazmış ve yönetmiş. Filmde, 'corporate' şirketleri falan tartışıyorlardı. Karakterlerden biri "Gerçekten bir komplo var mı sence?" diye soruyor ve muhasebeci "Eğer bir adam bir makine yapıyorsa ve diğeri de başka bir makine yapıyorsa ve bu makineler birbiriyle fesat tertibinde bulunuyorsa, o adamlar da bu tezgaha dahil midir?" diye cevaplıyor. Bence burada önemli olan işin raydan çıkmış olması. Hiçbir komplo yok ve kimse bu işten mesul değil. İşin başında 'piyasa' var ve eğer dikkatli olmazsak bu iş insanlığın sonu olacak.İstanbul'a gelince... İstanbul benim en sevdiğim şehirlerden biri. İstanbul'un kaosunu çok seviyorum. O kadar çok koku ve renk var ki.. İnsanların 'hayatta' olduklarını görebiliyorsun. Yaşamak için oldukça zor bir yer olduğunu düşünüyorum, biraz New York gibi, ama seyahat için favorilerimden. Yaşadığımız bu küreselleşen dünyada, diğer şehirlerde olduğu gibi İstanbul'da da bir iki jenerasyon sonra bunun yok olmaya başlamasından korkuyorum. Bu bana çok üzücü geliyor ama bir yandan da işlerin her zaman neticede olması gerektiği gibi geliştiğini düşünüyorum o yüzden fazla yargılamamaya çalışıyorum.David Brown yarın akşam saat 21.00'de İş Sanat'ta sahneye çıkacak.


(21/02/2008 - Radikal - Kültür Sanat Sayfası)

Hiç yorum yok: