yukarda okunduğu gibi yazılışını gördüğünüz kelime aslında tanıdık çok (güzel olduğunuz kadar devriksiniz de): shyamalan. evet sevgili shyamalan. o ki çoğunluğun aksine, 'the village'la bana pek dokunmazken ('sixth sense'in de beşinci dakkasında sonunu söyledilerdi, hiçbi zaman seyredemedim), 'unbreakable' (çok fena içerdeki çizgi roman seven, hala superpower'ını arayan yerden vuruyo) ve 'the lady in the water' ile nice psikopat gibi akıllı yönetmenleri 'en sevdiğim yönetmenler' listesindeki yerinden ettiydi. 'the happening'te de çok eğlendim, bu da kime gerekiyosa ona kapak olsun.
bi dakka
şimdi bu blog, noldu da hortladı? diye sorucak olursanız cevabım alaycı olacaktır, zira alaycılık her daim gerisinde (bak bak laflara bak) başarısızlığı barındıranzi. o yüzden ben cevabımı elifşafank gibi evire çevire, soruyu unutturarak veriyim: bazen böyle bişey oluyo ve çoğunuzun yabancı haber ajansıdır, sitesidir, blogudur, herbişeyi kendiniz anlayıp da bana gerek bırakamayacak kadar ingilizce bildiği gerçeğini hiçe sayarak, bazı haberleri benden, benden, benden duyun işte istiyorum. çok da güzel cevap verdim, hiç o kadar dramaya gerek yokmuş. zaten hep derim doğru cevabı verirsen ne söylediğini unutmazsın (bi lafı hep sarfetmek için ilk benim söylemiş olmam gerekmiyo sanıyorum oder? bi de almanya hikayesi var: onu da http://almanyaacivatan.blogspot.com/'da okuyabilirsiniz).
evaaaaat ben blogu yazmayı bırakalı artan falovırlar, twitter döneminin sona erişi diyemem bu post için veya öyle iddialı bişey. ama shyamalan bu be! bi postun lafı mı olur? biyrun, bunlar da 2010 yazında bir gün, buz gibi sinemada seyretmeyi umduğumuz bir sonraki shyamalan filminin trailerları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder