20 Kasım 2008 Perşembe

Garaj’a ‘groove’ yağdı

‘Unutulmayacak bir konser’ yaşatan sanatçıları sık sık duyarsınız. O sanatçılar 19 Ekim akşamı Amp Fiddler konserini izlemiş olsalardı, dönüp kendilerine şöyle bir daha bakarlardı. Her üyesi birbirinden bir numara olan orkestrası ile efsane Parliament’in kendini farklı projelerde defalarca kanıtlamış üyesi Joseph Amp Fiddler, önceki akşam, Garajİstanbul’da seyircilerinin önünde yeni bir vizyon açtı. Konser öncesinde yaptığımız röportajda Amp Fiddler, Türkiye’ye çağırılmış olmasının sebebini bile tam olarak kavrayamamış görünüyordu. Ama groove her yerde groove! Özellikle konu işin ustası Amp Fiddler olunca, Garajİstanbul daha ikinci şarkının sonunda çoktan havaya girmiş, kendisi de karşısında çok mutlu edebileceği bir seyirci olduğunu anlamıştı. Öyle ki, bir ara bize, ‘Çok tanrısalsınız, sizi seviyorum, titreşimleriniz ruhuma dokunuyor’(‘Soul Devine’ şarkısının sözleri) bile dedi. Gece boyunca aldığımız en şaşırtıcı bilgiyse taş çatlasa 35 gösteren bu adamın, 52 yaşında olduğuydu. E tabii, groove’un sağlığa faydalarından bizi de mahrum bırakmadı: Bütün gece kendimizi anlamsızca gülümserken bulduk. Konserin sonuna kadar seyirciden bir an bile kopmayan Amp Fiddler, bir Parliament şarkısıyla başlasa da, kendi albümlerine ağırlık vererek heyecanla beklediğimiz bütün şarkılarını, ‘I Believe in You’, ‘Right Where You Are’ı hatta ‘I Believe’, ‘Faith’, ‘Superficial’ ve ‘If I Don’t’u arka arkaya çaldı. Biz de, Motown’ın merkezi sayılan Detroit’ten gelen ve hakkında nadiren birinci ağızdan bilgi alabildiğimiz funk ve soul camiasının önemli bir üyesi olan Amp Fiddler’a merak ettiklerimizi sorduk.

Efsanevi funk grubu Parliament’te George Clinton, Bootsy Collins ve Bernie Worrell gibi isimlerle çalıştınız. Bu bugüne kadarki müziğinizi ne derece etkiledi?
Parliament’le çalışmak benim için çok önemliydi. Çünkü hayatım boyunca onlarla çalışmak ve bir soul sanatçısı olmak istemiştim. Onlar dünyanın en iyi funk grubuydular. O şansı yakalamak için çok çalıştım. O kadar çok şey öğrendim ki onlardan. Bu akşam bütün deneyimlerimi burada sergileyeceğim.

Başka kimlerden etkilendiğinizi söyleyebilirsiniz?
Sly and the Family Stone, Beatles, Jimmy Hendrix, Bob Marley and the Wailers ve ismini sayamayacağım kadar çok caz müzisyeni. Farklı tarzlarda müzik yapan birçok sanatçıdan etkilendim. Benim müziğim de sadece funk değil, birçok türün karışımı.

İlk albümünüz ‘Waltz of a Ghetto Fly’ ile arkasından gelen ‘Afro Strut’ arasında nasıl farklar var? Bana ‘Afro Strut’ta müziğiniz daha olgunlaşmış gibi görünüyor. Birinci albüm sanki biraz daha karanlık.
İkinci albüm bence de daha olgun. Zaten ben de artık olgun bir adamım. Benim için neyin olgun, neyin daha çok gençlikte kalması gerektiğinin ayrımını yapmak çok önemli. Birincisi olgun değildi demiyorum ama kesinlikle daha karanlıktı. Ben de o zamanlar daha karanlıktım. İkincisini yaptığım dönemin kendisine odaklanabildim. Ama ‘Waltz of a Ghetto Fly’da birçok dönem içiçeydi. Onun içinde geçmişten getirip o gün yaptığım müziğe uyarladığım birçok şey vardı. İkincisi daha mutlu, ikincisini yaparken ben de daha mutluydum.

Peki, soul ve alt türlerinin bir türlü şu Amerika’dan dışarı çıkamadığını düşünüyor musunuz? R&B ve Rap Amerika’dan çıkıp bütün dünyanın ilgi gösterdiği birer müzik türü haline geldiler ama Soul’da aynı şey söz konusu değil.
Bence bu tamamen pazarlama stratejilerine ve aslında radyoları kontrolü altında tutan büyük plak şirketlerine bağlı olan bir şey. Çünkü dinleyicilerin ve özellikle de gençliğin kulakları radyonun kontrol altında. Hiphop şu anda dünyada en çok dinleyicisi olan müzik çünkü dünyadaki bütün radyolarda o çalıyor. Ama soul müziği oralarda duyamazsınız.

Yakın zamanda Bilal, internete çok erken düştüğü için albümünü yayınlamamaya karar vererek hayranlarını hayal kırıklığına uğrattı. Ama diğer taraftan Radiohead gibi bir grup çıkıp albümlerinin satışını internetten yapmaya karar veriyor ve fiyatı dinleyici kendisi belirliyor. Yani eğer isterlerse albüme bedava sahip olabiliyorlar. Siz mp3’ü bir tehdit olarak görüyor musunuz?
Öncelikle işin dışarı sızmaması konusunda çok dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum. Zamanından önce internete düşmüş bir albüm tabii ki sanatçının bütün programını altüst edebilir. Ama bence internet sanatçı için çok avantajlı bir ortam. Çünkü internette konu müzik olunca, birçok olanağınız var. Bedava download’lar var veya bir şarkıyı ücret ödemeden dinleyebiliyorsunuz. Sanatçılar şarkılarını bedava internete koyabiliyorlar. Bence artık gelecekte olduğumuzu düşünerek yeni yollar bulmalıyız.

Yani Radioead’in tarafındasınız?
Evet kesinlikle. Eski kafalılar gelecekten çok korkuyorlar ama bence geleceğe daha açık olmalıyız.

Son sorum; Türkiye’de çalmak sizin için ne ifade ediyor? Türkiye’de neler dinlendiğine dair bir fikriniz var mı?
Türkiye’de çalmak benim için çok önemli çünkü neden burada olduğuma dair hiçbir fikrim yok ve insanların beni izlemeye gelip gelmeyeceğinden bile emin değilim ve umarım bunu söylediğim için pişman olurum. Türkiye’de benim müziğimi çaldıklarını pek sanmıyorum ve bu yüzden doğru anlaşılacağımdan da emin olamıyorum. Bütün bu sebeplerden dolayı, bu benim için tamamen yeni bir deneyim. Beni buraya kim neden getirdi bilmiyorum, belki sen bana bu konuda yardımcı olabilirsin.

Aslında ben de çok emin değilim. Türkiye’de düzenlenen caz festivallerinde kaç kişinin bildiğinden emin olmadığın birçok sanatçı getiriliyor çünkü zaten burada Amerika’daki gibi büyük bir caz dinleyen kitle yok ama bu müziği seven insanlar, iyi müzik beklentisi ile bu festivalleri boş bırakmıyorlar. Sizin çok da hafife alınmayacak bir hayran kitleniz var aslında.
Bunu nerden biliyorsun?

İnternetten, web sitelerinden.
İşte dijital müziğin büyüsü! Dünyanın her yerine ulaşabiliyor. Normal şartlarda asla bulamadığın müzikleri bulup, bambaşka türler dinleyebiliyorsun. Dijital müzik olmasaydı ben şu anda burada olamazdım.

(bu yazı hiçbir yerde yayınlanmamıştır. yayınlayacak insan beklemektedir.)

Hiç yorum yok: