24 Ağustos 2010 Salı

yeni almanlar istanbul modern'de

istanbul modern sinema 23 - 30 eylül tarihleri arasında, almanya'dan son bir yılda çıkan ve mühim festivallerde gösterilen sekiz filme yer veriyor. 'transit hayatlar' başlığı altında toplanan filmleri aynen kopipeyst yapıyorum, daha işe yeni geldim, hiç oturup film tanıtımı yazamiycam. yazılar yamuk yumuk çıkıca, o da umrumda diil. ama tabii thomas arslan'ın filmine dikkat çekmeden de bu yazıyı bitirmiycem.

Lila, Lila

2009, 107’

Yönetmen: Alain Gsponer

Martin Suter’in romanından uyarlanmış filmde genç ve çekingen garson David güzel Marie’ye aşık olur, fakat ilk adımı atmaya cesareti yoktur. En sonunda kızın ilgisini çekebilmek için ona elle yazılmış bir roman verir. Marie romanı çok beğenir ve hemen bir yayınevine yollar. Kitap “Lila, Lila“ başlığı ile en çok satanlar listesine girer. Fakat asıl sorun David’in bu romanı yazmamış olmasıdır, el yazısıyla yazılmış kopyasını bir eskici dükkânında bulmuştur. Kitabın boş gezen asıl yazarı ise sahtekâr David’e baskı yapmak için harekete geçer.


Votka ile Viski / Whisky With Vodka

2008, 104’

Yönetmen: Andreas Dresen

Bilhassa kadınlar tarafından çok sevilen, yaşını almış. Otto Kullberg ilgi odağında olmaktan, bohem yaşamaktan zevk alan bir oyuncudur. Yine çok içtiği bir anda yeni filminin çekim gününü berbat eder. Otto’nun tamamen çekim dışı kalabileceği korkusuyla onun yerine yedek bir oyuncu ayarlanır. Çok daha genç olan Arno ile tüm sahneler ikinci kez çekilir. Otto sadece filmdeki rolünü geri kazanmak için yeni oyuncu ile bir düelloya girmek zorunda kalmaz, kendi gerçek yaşamı için de savaş vermek durumundadır. Truffaut’nun Gecenin Ötesi (Day for Night) filmini çağrıştıran Votka ile Viski’de, 1920’lerde geçen film setinde kurgulanan senaryo, karakterlerin gerçek hayat öykülerine de bulaşır. Film gerçekliğe geçer, replikler günlük hayattaki diyaloglara dönüşür. Geçtiğimiz yıl Bulutların Üstünde filmiyle büyük ilgi gören Andreas Dresen’in yeni filmi, usta oyunculukları ve gerçekle kurmacanın birbirine karıştığı senaryosuyla keyifli bir ‘film içinde film’ örneği sunuyor.


Yerçekimi / Gravity

2009, 96’

Yönetmen: Maximilian Erlenwein
Hırslı banka memuru Frederik Feinermann gayet düzenli bir hayat yaşamaktadır. Fakat tesadüfen başına gelen bir olay düzenini tamamen alt üst eder. Kredisini iptal ettiği bir müşterisi gözleri önünde kendini vurur. Bu olaydan sonra Frederik yavaş yavaş aklını oynatmaya ve uzun zamandır baskı altında tuttuğu karanlık tarafını çıkartmaya başlar; eski çetesiyle takılır, tutkun olduğu rock’n’roll sahnesine geri döner. Ona ümit veren tek şey beraber yeni bir hayat kurmayı hayal ettiği eski gençlik aşkı Nadine’dir. Fakat onu tekrar kazanmak isterken büyük bir hata yapar. Yeteneğini bu ilk filmiyle kanıtlayan yönetmen, şiddeti ve mizahı yerinde olan bu psikolojik dramla Max Ophuls Film Festivali’nden ödüllerle döndü.


Sevecen Parazitler / Tender Parasites

2009, 87’

Yönetmenler: Christian Becker, Oliver Schwabe

Kalıcı bir evleri ve düzenli bir işleri olmayan Jakob ve Manu kendilerine hayatta kalma stratejisi geliştirmişlerdir. Ormanda kendi yaptıkları bir depoda yaşayıp umumi yüzme havuzunda yıkanırlar. Geçinmeleri için gereken cüzzi parayı da başkalarına hizmet ederek kazanırlar. Havalimanında kendine yeni bir iş bulan Jakop, Pilot Martin’e ölen oğlunu hatırlatır. En sonunda Martin ona oğlunun yerine geçmesini teklif eder. Manu başka yerlere gitmeyi düşünürken, Jakob yeni ‘aile’ çevresinde kendini giderek daha iyi, rahat hissetmeye başlar. Beraber yaşadıkları hayat tarzı yok olma tehdidi altındadır. Hem öyküsü hem de oyuncularıyla başarılı bir ilk film!


Gölgede / In the Shadows

2010, 85’

Yönetmen: Thomas Arslan

Trojan soygun konusunda uzman, profesyonel bir suçludur. Hapisten çıktıktan sonra hapis öncesi hayatına geri döner. Fakat bu sefer neredeyse her şeye baştan başlamak zorundadır: Daha önceki soygundan kendi payına düşen hisseyi ödemek istemeyen eski ortağı Trojan’dan kurtulmak için adamlarını görevlendirir. Uzun zaman sonra bir soygun yapma şansı doğar. Trojan eski arkadaşı Nico ile soygunun hazırlıklarını yaparken, rüşvetçi polis Meyer peşlerine düşer. Şüphe, ihanet, gözetleme ve şiddet arasında kalan Trojan dikkatini toplamak zorundadır. İyi tasarlanmış bu kara film, bu yıl Berlin Film Festivali’nin en çok konuşulan filmlerinden biri oldu.


Orly

2010, 84’

Yönetmen: Angela Schanelec

Kışın sonu. Paris Orly Havalimanı’nda iki saat. Gidiş salonu yolcularla doludur. Evine ve kocasına dönmek üzere olan genç bir kadın bir yabancıya âşık olur. Bir anne oğluyla birlikte, eski kocası ve çocuğun babasının cenazesine gitmektedir. Genç bir çift ilk büyük seyahatlerinde birbirlerini kaybeder. Bir kadın kocasının ayrılık mektubunu herkesin içinde okumaya cesaret eder. Hepsi uçaklarını beklemektedirler. Zekice kurgulanmış ve işleyen bu mekânda sadece kendi kaderlerini düşünürlerken, havalimanının boşaltılmasını gerektirecek tehtidin farkına varmazlar. Terminal, aktarmalı hayatlar ve ilişkiler üzerine yenilikçi bir deneme.


Neukölln Unlimited

2010, 96’

Yönetmenler: Agostino Imondi, Dietmar Ratsch

Lial, Hassan ve Maradona kardeşler çocukluklarından beri Berlin’in Neukölln mahallesinde yaşamaktadırlar. Yetenekli, dansçı ve müzisyen Akkouch kardeşler sokak dansında ve hip-hop sahnelerinde Berlin’in sınırları dışında da ün yapmışlardır. Ancak bir sorunları vardır: Aileleri 18 yıldan beri Almanya’da güvenli bir oturma statüsüne sahip değildir ve sürekli Lübnan’a geri gönderilme korkusuyla yaşarlar.


Esnek Bir Kadın / The Drifter

2009/2010, 85’

Yönetmen: Tatjana Turanskyj

Greta 40 yaşında işsiz bir mimardır ve ayrı yaşadığı kocasından 12 yaşında bir oğlu vardır. Mecburen girdiği callcenterdan da atılır. Şehirde başıboş dolaşmaya, içki içmeye başlar; sosyal çevreye uyum sağlama baskısıyla çelişkili ruhunun arasında bocalar durur. Bir yandan oğluna karşı, bir yandan da kendi paranoyası ve işsiz bir kadın olarak sosyal statüsünü kaybedeceği korkusuyla savaşmak zorundadır. Günümüzün küresel, post-modern dünyasında mücadele veren kentli bir kadının kırılgan yaşamından aktarılan bu kesit bir öyküden çok, bugüne dair bir ruh hali tanımı yapan bir yolculuğu andırıyor.

Hiç yorum yok: