
'Çıplak Ten', 'Annem Hakkında Her Şey', 'Dönüş' gibi Almodovar filmlerinin fetiş oyuncusu Penélope Cruz Woody Allen'ın 'Barselona Barselona'sındaki Maria Elena rolüyle Oscar sahibi oldu. Cruz'u Almodovar anlatıyor.
NEW YORK - Penélope Cruz'u ilk gördüğüm an -İspanyol yönetmen Bigas Luna'nın 1992 yapımı 'Jamon, Jamon'undaki ilk rolünde- onunla çalışmak istediğimi biliyordum. Asık bir suratla motorla onu takip eden Javier Bardem'in önünden yürüyüşünü hatırlıyorum. Yürüyüşü, konuşması, ona bakışı, ona kızışı öyle gerçek öyle doğal ve kişiseldi ki ondan gözlerini alamıyordunuz. Neyse ki Penélope gençliğindeki tazeliğini ve sezgi gücünü 16 yıl sonra 'Vicky Cristina Barcelona'da aynı aktörün karşısında oynarken de gösterdiği gibi kaybetmedi.
Onunla çalışmak için yanıp tutuşmama rağmen 'Jamon, Jamon'dan beş yıl sonrasına kadar bu isteğim bir türlü gerçekleşmedi. 'Çıplak Ten'de ona başrolü vermek istiyordum ama çok gençti. Zaten Penélope benim yazdığım karakterler için hep çok gençti. 'Dönüş' için de beraber yaptığımız son çalışma 'Broken Embraces' için de ama bir süredir bu gibi engeller beni düşündürmüyor. Penélope her şeyi yapabilir çünkü o artık ölümsüz ve yaşsız bir kadın.
'Çıplak Ten'in açılış sekansı onun için yazdığım bir eser. Sekiz dakika sürüyor ve izleyici sanki o filmin ana karakterlerinden biriymiş gibi bir izlenime kapılıyor. Ancak sonra tekrar görünmüyor. Penélope o filmde İspanya'nın hala Franco'nun diktası altında oluğu 1970 yılında korkunç bir gecede bir otobüste doğum yapan kasabalı -çok fakir ve kaba saba- bir kızı canlandırıyor. En büyük problemlerimizden birinin onu çirkin göstermek olduğunu hatırlıyorum. Bulduğumuz bütün mütevazı, ikinci el 70ler kıyafetler onda muhteşem duruyordu. Onun için fakir ve taşralı görünmek çok zordu. Penélope'nin vücudu giydiği kıyafetlerin kumaşına üstün bir hava katıyordu. Neyse ki artık onun imzası haline gelen büyük bir kalbi ve doğal gücü var.
Penélope Cruz şehvet, cesaret, utanmazlık, karışık saçlar, cömert göğüs dekolteleriyle karakterize edilen ve bağırış çağırışın doğal bir iletişim yöntemi olduğu Akdeniz oyunculuk geleneğinden gelir.
Anna Magnani, Sophia Loren, Claudia Cardinale, daha eskilerden Silvana Mangano, hatta Elizabeth Taylor ve Rachel Weisz bu tarzı benimsemiştir. Penélope'nin 'Dönüş'teki Raimunda'sı Magnani, Loren ve Cardinale'den modellenmişti ve sanırım Woody Allen'ı da 'Vicky Cristina Barcelona'da ona akli dengesi biraz bozuk ressam rolünü vermeye iten de buydu -ki Penélope bu filmdeki rolüyle her gün bir başka ödül alıyor.
Penélope'nin bu yüzyılın başında uzunca bir süre onu yana itip duran Hollywood filmlerinde oynadıktan sonra artık onu boş bir güzellik olarak gösteren filmlerdeki imajını yıktı. 2003'de Sergio Castellitto'nun 'Kal Gitme' isimli İtalyan filminde bir cerrahla arasında tutkulu bir ilişki geçen sonradan yoksullaşmış bir kadını oynamak için Avrupa'ya döndü ve bir sanatçı olarak reputasyonunu geri kazandı.
Geçen yıl en nihayetinde dünyanın her yerinde yaptığı gibi Amerika'da da kendini buldu. Penélope beraber çalıştığım en çok yönlü aktrislerden biri. Bu sezon bunu biribirinden tamamen farklı iki roldeki performansıyla kanıtladı. Biri 'Vicky Cristina Barcelona'daki çatlak ve çok komik ressam diğeri 'Aşkın Peşinde'deki genç düzgün saç kesimli öğrenci.
2009 ne getirecek? Başlangıç olarak, polisiye hisli pişkin dram 'Broken Emraces' ve Rob Marshall'ın Fellini'nin '8½'ının yeniden yapımı olan 'Nine'ı ve şundan emin olun: Penélope bu yıl da aklınıza gelmeyecek derinliklere inmeye devam edecek. (The New York Times - Pedro Almodovar - 23 Şubat 2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder