
orhanpamuk perşembe günü 'Aralıkta Dünya Edebiyatı' sempozyumunun konuğu olarak santralistanbul'un e4 binasının bir küçücük toplantı odasındaydı. o küçücük toplantı odası elbette ki kimseciklere yetemedi. ayaktakilerin sayısını hesaplamak için oturanların sayısını 10la çarpıp 7ye bölmek gerekiyordu (aksi takdirde sayıya ulaşmanın bir yolu yoktu).
salona girdi. o sırada rektör 'self-referential' (sosyal bilimlerin bir dalında akademik kariyer yapmanın edebiyatçı olmak edebiyattan anlamakla bağlantılı olduğunu düşünmek de dahil ölçüde self-referential) konuşmasını yapmaktaydı. orhan pamuk kenarda duruyordu. yanında da yazar/eleştirmen david damrosch.
orhanpamuk'u defalarca çıplak gözle gördüğünü sanan ben orhan pamuk'u ilk defa çıplak gözle görüyormuşum. çok yakışıklıydı.
neyse david soruları sordu orhan cevatları verdi. özetse şuydu:
- söyleşi özetlenir gibi değildi. konudan konuya efsane quote'tan efsane quote'a çığ gibi büyüdük.
- söyleşi boyunca en sık tekrarlanan türkiye'nin asla batılı bir ülkenin kolonisi olmadığı ancak türkiye'de böyle bir hava estiğiydi. pamuk'a göre durum şöyleydi: batılı ülkelerce kolonileşmiş ülkelerde batılılaşma etik bir sorun olarak da kendini gösteriyordu. türkiyeninse batıya karşı kolonileşmemiş olmasından kaynaklanan bir ılımlılığı vardı.
- kara kitap'ı yazarken orhanpamuk evet ulysses'de oscarwilde'ın dublin'e yaptığını istanbul'a yapmıştı. evin içinde (çok espirili bi insan olduğu için ki bu konuya da gelicez) "kitabım basıldığında ve yabancı dillere çevrildiğinde arka kapağa böyle yazacaklar" diye espiri yaparmış. elbette o zamanlar kitabını kimin okuyacağını bile bilmiyormuş bırakın yabancı dile çevrilmesini.
- yazmaya başladığı günden beri en sık karşılaştığı sorunun 'kimin için yazdığı' olduğunu söyledi. david de bu soruyu sordu ve alay konusu oldu ama bu söylediklerim türkçe yaşandı ve bunları ingilizceye çeviren olmadığı için david olaya fransız (amerik) kaldı. bu soruyu yanıtlarken "yabancılar bu soruyu sorduklarında içimizdeki milli kavgaya kulak misafiri olmak istiyorlar ama biz kavgayı bırakıp da dönüp onlara kavgayı anlatmaya başladığımızda" bi şey oluyo dedi. orayı not almamışım (gerçekten habercilikte son noktayım bazen ama oraya gideceğimi bilmiyordum ve kayıt cihazım yanımda diildi ama biliyorum bu bahane diil. what kind of journalist forgets her recorder at home? di mi?) neyse siz akıllı okurlarım kendisinin ne dediğini anladınız. ben de. öyleyse bir sonraki maddeye geçigeçiverelim.
- orhan pamuk sıklıkla daha önceleri ilgilenmiş olduğu resim sanatını benzetmelerinde kullandı.
- çin'den brezilya'ya (bu brezilya'yı ben uydurdum ülkeleri de not almamışım) gittiği birçok ülkede insanların yanlış tanınmaktan musdarip olduğunu söyledi. ama bunu bu ülkelerde yeterince fikir özgürlüğü olmamasına bağladı. ahmet hamdi tanpınar'ın 'harem'le ilgili sözlerini hatırlattı. evet çok süper bi insan kendisi.
- proust aşk yazınca evrensel aşk anlaşılıyo ama ben yazınca türkiş aşk anlaşılıyo dedi. serzenişte bulundu. bundan ben de musdaribim yalnız.
- orhanpamuk çok komik bi insan. sürekli bi komiklik peşinde. gerek kendisiyle en azından o ortamda ortaya çıkan bir özgüvenle (eminim her zaman öyle hissetmiyo) dalga geçişi gerek bürositinin koluna asılıverip sandalyeyi çotan diye yere yapıştırışıyla kendisi bir entertainment insanı.
- peki bu yazının başlığı nereden geliyor? şimdi ciddiyete dönüp çeviri konusuna gelicek olursak (ki sanıyorum dünya edebiyatı diyince en tartışılan konu çeviri) kendisi çevirmenleriyle tartışma halinde olan bir yazar olduğunu belirttikten sonra iki örnek verdi.
mesela 'börek' kelimesinin türkiye sınırları dışında türkiye sınırları dahilinde anlaşıldığı biçimiyle anlaşılması mümkün olmadığından börek olarak kalmasındansa ingilizceye 'pastry' olarak çevirilmesini istemiş. çünkü kendini türk dilinin ve mutfağının vs'sinin dünyaya tanıtılması görevini üstlenmiş biri olarak görmüyormuş (tabii ki). ancak mesela batının melankolisinin 'istanbul'da geçen 'hüzün' kelimesini karşılamayacağını düşündüğü için bu kelimenin yabancı dillere çevrilirken türkçe bırakılmasını tercih etmiş. buradan da nasıl oldu olaylar nasıl geliştiyse söyleşiye damgasını vuran (damgasını vurmak) şu quote çıkıverdi: "you can eat your börek and get rid of your hüzün"
bu yazıyı da sanki orhanpamuk okiycakmış gibi bi iç titremesiyle yazdım ve bu yüzden iğrenç bi yazı oldu. sevgili orhanpamuk bunu okumayın okuduysanız da lütfen diğer yazılarımı da okuyun. mesela rufus röportajımı okuyun. onu sizin okuyacağınızı düşünerek yazmadım
saygılar
4 yorum:
orhan bey eger bloglari okuyosaniz bize de buyrun, cay-pastry ikramimiz vardir
iki gün sonra şuraya koment ederse ben de buyururum beraber yeriz çayı pastryyi.
oh siz hayal dunyasinda yasiyorsunuz deja!!
ve de orhan pamuk'un bu resimdeki gozlugu ne guzelmis...
gözler de bi renklimsi.
Yorum Gönder