19 Kasım 2008 Çarşamba

‘Atmosferi olan filmler tabiatıma daha uygun’


‘Atmosferi olan filmler tabiatıma daha uygun’

‘Düzgün filmlerin oyuncusu’ Taner Birsel, ‘Tatil Kitabı’yla izleyici karşısında. Birsel, ‘Oyunculukla ilgili kurtlarımı dökeceğim bir işim hep oldu. Param da. Sinemada proje seçerken bu lüksümü çok kullandım’ diyor

İSTANBUL - Sinemaseverler Taner Birsel’i ‘düzgün filmlerin oyuncusu’ olarak tanıyor. Yakın dönem Türk sineması deyince akılda kalan sahnelerden en azından ikisinde o var. ‘Kaç Para Kaç’, ‘İtiraf’, ‘Bir Kadının Anatomisi’ gibi filmlerdeki performanslarıyla adından söz ettiren Birsel, memlekette yaratılmış en başarılı dizilerden olan ‘Sır Dosyası’ ile te-levizyon izleyicisinin de dikkatini çekmişti. Taner Birsel şu sıralar yılın ödüllü filmi ‘Tatil Kitabı’nda karşımızda.
Seyfi Teoman’ın ilk uzun metraj filmi ‘Tatil Kitabı’ bir taşra hikâyesi. Film aynı ailenin farklı jenerasyonlarına ait dört ferdinin bir yaz boyunca geçirdiği değişimleri konu alıyor: İlkokul öğrencisi Ali (Tayfun Günay), onun baskıcı babası Mustafa (Osman İnan), askeri lisede okuyan büyük oğul Veysel (Harun Özüağ) ve Mustafa’nın büyük şehirde tutunamamış kardeşi Hasan.
Prömiyerini Berlinale’de yapan, İstanbul’da en iyi film seçilen ‘Tatil Kitabı’nın tek profesyonel oyuncusu Taner Birsel’le ‘Tatil Kitabı’nı konuştuk.

Sizi ‘Tatil Kitabı’nda yer almaya çeken şey ne oldu?
Sinemada seçme şansı olan oyunculardan oldum hep. Sinema yönetmen sanatıdır. Oyunculuksa yan ürünüdür. Benim için temel kriter yönetmendir. Varsa yaptığı işlerdir, sonra senaryo gelir ve bu sıralama bazen değişir. Seyfi Teoman’ı ‘Tatil Kitabı’ndan önce de tanıyordum. Onun ‘Apartman’ adlı kısa filmini izlemiş ve çok beğenmiştim. Ayrıca ikimiz de Reha Erdem’i tanıyorduk ve onunla çalışmıştık. Projeye emek verecek diğer arkadaşların hepsi eğitimli, sinema yiyen-içen, deli zekisi insanlardı. Senaryoyu okuduktan sonra bunun bir ‘Çok para kazanma projesi’ olmadığını anladım ve hemen ‘Evet’ dedim.

Filmdeki karakteriniz hakkında ne düşünüyorsunuz? Karakterle kendinizi özdeşleştirdiniz mi?
Ben taşrada büyüdüm. Babam Köy Enstitülü bir cumhuriyet öğretmeniydi. Çocukluğumu ve ilk gençliğimi taşrada yaşamış olmak Hasan karakterine yaklaşmamda çok yardımcı oldu. Rol modeli olacak çok insan tanıdım. Bu nedenle ‘Tatil Kitabı’ senaryosunu okumak, bildiğim, tanıdığım bir şehrin sokaklarında gezinmek gibiydi. Hasan, büyük şehirde başladığı hiçbir işi bitirememiş yenik bir adam. Yarım kalmış bir okul, mutsuz bir evlilik, parasızlık, geçim sıkıntısı. Bunları değiştirecek iradeden yoksun. Bu yüzden taşranın kendine has, güvenli rutinine dönüyor. Baba ocağına, kasap dükkânına. Kasaba konformizmi onu, başarısızlık, tutunamama gibi risklerden uzak tutuyor. Ta ki yeğeni yüzünden bunları yeniden sorgulayıncaya kadar... Yeğeni üzerinden kendi hayatını temize çekme çabasına giriyor, onu yüreklendiriyor. Fakat bu kez de kasaba hayatının ağır çekimli döngüsüne yenik düşüyor.

Amatör oyuncularla çalışmak nasıl bir deneyimdi?
Bununla ilgili hiç endişe duymadım. Oyuncu sinemanın bileşenlerinden yalnızca biri, her şeyi değil... Yönetmen, ışık, optik yanılsamalar, kurgu vs. Oyunculukla ilgili sorunları bertaraf edecek çok katman var. Bu bağlamda amatörlerle çalışmak, kötü oyunculuk alışkanlıklarından, kaprislerinden, rol kesmelerden, şişirilmiş egolardan uzak tuttuğu gibi; filme hiper bir gerçeklik duygusu katıyor. Tabii olarak bu, yönetmenin ve set ekibinin işini artırıyor. Özel olarak ‘Tatil Kitabı’nda çocuk karakteri ve yeğen karakteri büyük ikramiye idi. Anne karakteri de öyle; çok iyi iş çıkardılar ve onlarla oynamaktan büyük zevk aldım.

Zeki Demirkubuz, Reha Erdem gibi kendine has bir atmosfer yaratan yönetmenlerle çalışıyorsunuz. ‘Tatil Kitabı’nda gördüğümüz kadarıyla Seyfi Teoman’da da bu tavır var. Bu gibi yönetmenlerle çalışmak bilinçli bir tercih mi? Öyleyse neden?
Geriye dönüp baktığımda çok filmim yok. Tiyatro kökenli bir oyuncuyum. Oyunculukla ilgili kurtlarımı dökeceğim bir işim hep oldu. Param da. Sinemada seçimlerimi yaparken daha çok bu lüksümü çok kullandım. Hoş, önüme de her gün onlarca senaryo gelmiyor ama şansıma genellikle beni baştan çıkaran heyecanlandıran işlerde, derdi olan, sinema cümlesi olan yönetmenlerle çalıştım. Psikolojik süreçleri, iç gerilimi ve atmosferi olan filmler benim oyunculuk tabiatıma da daha uygun sanırım.

Oyuncu olarak o atmosfere katkı sağlamak için ne yapıyorsunuz? Bu atmosfere katkı sağlamak zor mu?
Yönetmenin yarattığı atmosferin bir parçası olmaya, çizdiğim karakterin bu atmosferde soluk alıp vermesini sağlamaya çalışırım. Sinemada arızalı karakterleri, anti kahramanları severim. Bir sonraki adımda yaratacakları sürprizleri, çocuksu bir merakla izlerim. İnsan denen varlığın karanlıklarında dolaşmak korkutucu ve eğlenceli gelir bana.. Tutkulu bir hayalperestin tehlikeli denemeler yapması gibi. Benim için bu tür oyunculuğun en çekici yanı budur diyebilirim.. Yüzlerce bardak kahvenin ve sigaranın tüketildiği zor ama eğlenceli bir süreçtir

‘Tatil Kitabı’ diyalogdan ziyade görüntü ağırlıklı oluşuyla seyirciye düşünmesi için boşluklar bırakan bir film. Sizce bu seyirci için özgürleştirici mi yoksa kısıtlayıcı mı?
Tabii ki özgürleştirici bir seçim bu. Sadece sinemada değil hayatın her alanında dayatılan, dikte ettirilen şeylere karşı alerjim oldu. İzleyicinin hayal gücüne güvenmeyen bir sanat eseri miadını o an doldurmuştur benim için.
Ekşi Sözlük’ten gördüğüm kadarıyla sevenleriniz reklamlarda oynamanızı eleştiriyor.
Ne diyebilirim... Her insanın hayır diyemeyeceği bir ‘ahlaksız teklif’i vardır. Ben de onlara ‘Bu değirmenin suyu nereden geliyor?’ diye sorabilir miyim..

Aynı zamanda ‘Devrim Arabaları’ filminin de başrolündesiniz...
Dönemin siyasi konjonktürüne yenik düşmüş, Cumhuriyet tarihinin en önemli projelerinden biri. ‘Şu yürümeyen ilk Türk otomobili’ önyargısını kökünden değiştirecek bir film. Olağanüstü bir kast ve emek veren yüzlerce insan. İnşallah hikâyesini anlattığı insanların kıyasıya çabaları gibi bu film de siyasetin gölgesinde kalmaz. Yönetmenimiz Tolga Örnek’e ve katkısı olan bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim. 24 Ekim’de sinemalarda gösterilecek ve muhtemelen en çok seyirciyle buluşan filmim olacak.

‘İki işi aynı anda yapamam’
‘Sır Dosyası’ oldukça hayranı olan bir diziydi. Daha sonra neden televizyon dizilerinde rol almaya devam etmediniz?
‘Sır Dosyası’ ilk Türk paranormal polisiyesiydi. Negatif çekiliyordu, çok pahalıydı ve çok emek istiyordu, sürmedi. Dizilerde çalışmayı sevmiyorum. Bitmeyen kooperatif taksitleri gibi. Öde öde bitmiyor. Ben aynı anda birkaç iş yapamam. Yaptığım bir dizinin de yeni bir sinema filmi olasılığını engellemesini istemem. Ayrıca Bodrum’daki evimden ve yaşantımdan uzun süre ayrı kalamam.

(19/09/2008 - Radikal Kültür Sanat Sayfası)

1 yorum:

deja dedi ki...

dün aldığım bi habere göre taner birsel onunla bugüne kadar röportaj yapan en bi şey (neydi ya?) ama iyi bi şey (böyle düzgün akıllı usturuplu güzel havalı falan) insanın ben olduğumu söylemiş. bunu böyle aktararak haksızlığını kanıtliyim istedim